

Dünyalılık Bilinci ve “Balıkçılık”
2. kısım | Bir kıyıdan ötekine rekreasyon algısı…

İnsanlığın geleceğine dair yaşamsal önemi olan her kaynağın gerek rekreatif gerek ticari çerçevede sürdürülebilir bir ölçekle sömürülmesi, ancak yarının hesabını bugünden yapabilen “Dünyalılık” bilincine ermiş bir aklın talebidir. Dolayısı ile fiziki ve yasal engellemelerden daha kalıcı ve kesinlikle çok daha etkili olanı; zihinlerde bu türden bir anlayış kalıbını oturtarak, kazandığı her farkındalıkla gezegenini ve onun tekliğini daha iyi kavrayan, her kavrayışı ile içselleştirdiği çevre etiğini yaşayarak korumacı şuuru yayan bireylerin çoğalmasıdır. ‘Bir olta bir balık’ algısını henüz aşamamış ya da ‘oltanı kap da gel’ tarzı sığ söylemlere kanmış amatör bireylerin rekreasyon ihtiyacına ket vurmak yerine bunu yönlendirici ve yönetici mekanizmalar oluşturmalı, ayak üstü de olsa her fırsatta suyu ve balığı soranları, ‘suyun ve balığın iki ayaklı sorunu’na dönüşmeden bu minvalde şuurlandırmalıyız.
Oysa kendi kıyılarımızda sürdürülebilirliği amaçlamış ‘sürece odaklı’ balıkçılık uygulamaları geliştirerek çevresel rekreasyon olanaklarını belirleme hedefi güden çalışmaların yetersizliği kıyı, su ve sucul canlı kaynaklarımızın yönetimine egemen kılınan ‘sonuca odaklı’ anlayışın bulanıklılığı her geçen gün artan belirsizlikleri ile ortada durmaktadır. Bu çerçeveden hareket ile denizel kaynakların sürdürülemez bir mecraya kaymasındaki en önemli beşerî etki, millî politikaların ve yerel uygulamaların küresel izlemelere entegre olmaktan uzak kalışı şeklinde değerlendirilebilir. Daha fazla zaman ve kaynak kaybetmeksizin balıkçılık ve çevre araştırmaları alanında elde edilen küresel veriler ve uluslararası yönelimler ışığında bölgesel yöneylemler ortaya koyabilme yetisine kavuşmamız, gelecek nesillerin yaşam kalitesi üzerinde göz ardı edilemez kazanımlar elde edebilmemizin anahtarı olarak görülmelidir.
SÜBAÇAD gibi bunu amaç edinen –nicelik yönünden zayıf görünse de niteliğe odaklı– bağımsız sivil toplum örgütlenmelerinin resmî karar mekanizmaları içerisindeki etkinlik düzeyinin artırılarak metodik ve sistematik açıdan güvenilir veri üreticileri hâline getirilmesi, rekreatif ihtiyaçlarından dolayı her fırsatta doğaya, suya koşan bireyleri nitelikli veri sağlayıcılarına dönüştürecek süreçlerin tasarlanması –yarına dair duyulan çevresel kaygıların bir gereği olarak– geleceğe ilişkin fevkalade değerli bir yatırım olarak algılanmalı, bu algı yaygınlaştırılarak geliştirilmelidir.

Rekreatif uğraşılar kişinin yaşam kalitesine ve sosyal kimliğine müspet katkılar sağlamaktadır.
Çevre bilincinden yoksun insana kitap ezberletircesine bilgi yığınları sunarak onu “eğreti” bir yeşil olgunluğu zorlamaktansa korunmuş bir çevrede, temiz tutulabilmiş bir kıyıda heveslendirici olduğu kadar özenli uygulamaları çoğaltıp yerinde görüp esas olanı bilenden öğrenebileceği şekilde onu bu etkinliğin içerisine dahil etmek çok daha yapıcı olabilir. İnsan, –elbette bu işe uygun alt yapı olanaklarına sahip bir mecrada– ama olta atarak ama kürek çekerek ya da pedal basarak meselenin kıyısında durmaya değil içinde olmaya özendirilebilir. Aynı zamanda bu rekreatif uygulamalar, disipline yönleriyle uygulayıcısını teknik ve metodik gelişime de zorlayacağından –doğru bir kaynaktan beslenmeleri hâlinde– kuşkusuz bireyin düşünsel yaşam kalitesine ve sosyal kimliğine de müspet katkılar sağlayacaktır.
İşte bizler yıllardır sürdürdüğümüz kişisel uygulamalarımız ve edindiğimiz tematik tecrübelerimiz ışığında bu tip olanakların belirlenmesine, nitelikli alan uygulamalarının geliştirilmesine çalışarak –kimi yerde saha, kimi yerde etkinlik odaklı yönlendirme ve örneklemelerle– toplumsal düzeyde yokluğundan yakındığımız Dünyalı olma bilincinin birey özelinde tesisine çalışacağız. Amaçladığımız bu düşünsel gelişim, insan, rekreasyon ve çevre ilişkisindeki kritik etkileşimi makul bir çerçeveye oturtacağı gibi söz konusu uğraşıların niteliğini rafine ederek rekreasyonistlerin kişisel tatmininde de kalite artışı sağlayacaktır. Bu fevkalade önemli bir faydadır, zira kişisel anlamda tatmin sağlayarak özgüven kazanmış bireyler toplumsal ilerlemede de lokomotif roller üstlenebilmektedir.
İnisiyatiflerimiz doğrultusunda konuya duyarlı kişi ve kurumlarla şekillendireceğimiz akıl ve güç birlikteliklerinin tespit ettiğimiz sorunların çözümüne önemli katma değerler sağlayacağını ümit ediyor, suyun ve yaşam verdiklerinin devamlılığına, denge dinamiklerinin sürdürülebilirliğine katkı sağlayabileceğimiz inancı ile yola çıkıyoruz. Uzun soluklu bu mücadelede kat edeceğimiz yol arpa boyuyla dahi ölçülse hem çocuklarımız hem de Dünya’mız için temiz ve canlı bir maviye feda edilecek hiçbir gayretin boşa gitmeyeceği düşüncesiyle hevesimizi diri tutma çabasında kuşkusuz ısrar edeceğiz. Belki suyu solumayı hiçbir zaman öğrenemeyeceğiz ama onu okumayı hergün ve hergün yeniden deneyecek, Dünya’nın sandığımız kadar büyük, canlı kaynaklarının ise tükenmez olmadığının farkındalığı ile nehirden denize değin aslında ‘tek bir su’yun kıyısında yaşamaya devam edeceğiz.
Bahadır Çapar
Nisan 2012, Adana
2. kısmın sonu | yazının 1. kısmını göster

