Her geçen gün daha çok olta balıkçısı kano ve kayak üzerinde denge sağlamayı kolaylaştırarak stabil bir seyir sunan ve genellikle “dengeleyici” ya da “denge aparatı” olarak andıkları çoğunlukla şişme ve birbirine benzer formlu harici donatının kayak ve kanodaki gereğini sorgulamakta, oltacılıktaki önemini anlamaya çalışmaktadır. Henüz konuya giriş yaptığım bu ilk cümlemden de anlaşılacağı üzere söz konusu donatıların gereğini ve önemini, biri fiziki (şekilsel) diğeri fiili (işlevsel) olmak üzere iki odak üzerinden ele alarak açıklayacağım. İlk olarak kökü binlerce yıl önceki arkaik tasarımlara dayanan bu gereçlerin kayak ve kanoda kullanımının yarattığı dinamik etki üzerine odaklanarak kullanıcısına sunduğu fiziki olanakları inceleyelim.
Kayak ve kanoda dengeli sürüş için uskundura kullanımı
Balıkçı kayakları ve kanolarda dengeleyici donanımlar
Benim gibi bazı kayak oltacılarının kayaklarını destek direklerine takılı şişirilebilir ya da sert gövdeli yüzdürücülerden oluşan çeşitli payandalarla donatarak balığa çıkıyor olması bir çok uygulayıcının da bu tür donatılara ilgi duymasına, hatta bazılarının temin konusunda arayışa girerek nihayetinde bana ulaşmasına bile vesile olmaktadır. Buradan itibaren konu ile ilgili açıklama ve anlatılarımda -öğrenilmesini istediğim asıl adı ile- “uskundura” olarak anacağım bu tür donatılar, teknik olarak uzun ve dar gövdesiyle karakterize edebileceğimiz deniz kayağı ve kano gibi binlerce yıllık iptidai su gereçlerinin ensiz oluşundan kaynaklanan denge sorunlarına akılcı bir çözüm olarak geliştirilmiş harici donatılardır. Bu cümleden de anlaşılacağı üzere uzunluk-genişlik arasındaki rasyonun küçüldüğü gereçler hız ve doğrusal hareket konusunda sergiledikleri yüksek kabiliyetleri ve kararlılıklarına karşılık dalga salınımı gibi yanal hareketlere fazlasıyla duyarlı ve zayıftırlar. Yaklaşık 70-80 cm genişliğinde ve ve bu genişliğin 1/3’ünü aşmayan derinlikte (draft) görece oval bir karın ile suya temas eden düşük deplasmanlı bir kayağın boş hâldeki “ağırlık merkezi” kayak zeminine ya da diğer bir ifade ile “denge noktası” su yüzeyine çok yakın olduğundan dalga, rüzgâr ve yüzey akıntısı gibi ağırlık merkezine etkiyen doğal dinamiklerin şiddetine bağlı olarak oluşan yanal salınımların denge noktasını 60-70 dereceye kadar kaydırması herhangi bir devrilmeye neden olmaksızın tolere edilebilir. Oldukça yüksek sayılabilecek düzeydeki bu salınım toleransı, cümlenin başında da belirttiğim üzere ancak boş hâlde ve bordası 1 karışı aşmayan bir kayakta gözlemlenebilir. Hâl böyle iken; ortalama boy ve kilodaki bir oltacı, kayak zeminine oturup hafifçe öne eğilerek kürek çektiği ya da ardına yaslanarak pedal bastığı sürece kayağın ağırlık merkezini zeminden hayli yükseltmiş olur.
Teknik ifadesi ile suda seyreden bir kayağa uzun yanından yani yanlarından etkiyen dalga, rüzgâr ve yüzey akıntısı gibi kuvvetlerin vektörel toplamı sıfıra yakın olduğu ve kayağın ağırlık merkezi su yüzeyine olabildiğince yakın kaldığı sürece dengeli bir seyir mümkündür. Bu durumdaki bir kayağın denge noktası sadece boylamsal merkezi eksenin sağına ve soluna doğru en çok 30-40 cm kadar kaydırılarak oldukça dar bir aralıkta tolere edilip korunabilir. Dolayısı ile denge noktasını yanal eksende kaydırarak bu aralığın sık sık aşılmasına neden olan dalga salınımı gibi dinamik etkilerin bertaraf edilmesi için oltacının kendi vücudunu sürekli kayak üzerindeki hareketli bir safra gibi kullanabilmesi gereklidir. Reaksiyonel olarak yana eğilmek sureti ile kayak dengesini bozan ortak kuvveti karşılayabilecek şekilde vücut ağırlığının ters tarafa verilmesi, kayağın ağırlık merkezini etkime hattından uzaklaştırırken kürek palalarını düz bir şekilde zaman zaman suya vurarak dengenin yeniden sağlanması mümkündür. Ancak; kuşamlı bir olta balıkçısının tam donanımlı ve fazlasıyla ağırlaşmış bir kayak/kano üzerinde, üstelik görüş mesafesini artırarak olta kullanımını kolaylaştırmak adına ağırlık merkezini su yüzeyinden daha da yükselten sürgü ayaklı/kademeli koltuklar üzerinde otururken bu denli reaktif bir seyir sürdürmesi okunduğu kadar kolay olmayacaktır. İşte bu denli kritik şartlar altında kayağın ağırlık merkezini su yüzeyine yaklaştırmadan, ona etkiyen kuvvet hattına deniz yüzeyine daha çok yayarak az bir çaba ile dengenin korunumuna katkı sağlayan sabit kayak ve kano donatılarının önemi kendiliğinden ortaya çıkmaktadır.
Bir kayağın uzunluk-genişlik rasyonunu olabildiğince büyüten uskunduranın önemi işte bu noktada anlaşılır hâle gelmektedir. Kayağın her iki yanından uzanan direklere bağlı şekilde denge merkezinin oldukça uzağında suya basan uskunduralar, suyun kaldırma kuvvetinden yararlanarak –uzunluğu ve deplasmanı nispetinde– dengeye olumsuz etkiyen kuvvetlere karşı bir karşıt kuvvet uygulamakta, bu sayede az bir su direnci yaratmak pahasına donatıldığı kayağı/kanoyu düşük salınımlı bir dengeye kavuşturmaktadır.
Kitabınızın kimi kısımlarında yinelediğim gibi bu başlığın ilk paragrafında da ifade ettiğim üzere; binlerce yıl önceki arketipik kano ve kayaklardan beri sabit bir donatı ögesi olarak karşılaştığımız uskunduralar, asıl işlevlerini engellemeyen bazı biçimsel geliştirmeler eşliğinde günümüzün rekreasyonel balıkçı kayakları ve kanoları ile birlikte de kullanılmaya devam etmektedir. Kimi modern tasarımda kayağı dengelemenin yanı sıra harici kapalı depolama alanı da sunan ambarlı ve nispeten büyük uskundura örnekleri yer alırken kimisinde mafsallı direkler yardımı ile kolayca toplanarak sudan teması tamamen kesilebilen performans odaklı hafif uskunduralara da rastlanmaktadır. Hidrodinamik yasalar değişmedikçe ve buna mukabil en-boy rasyonu küçük kayak ve kano formunda tekneler tasarlanmaya devam ettikçe denge korunumuna katkı sağlayan çeşitli büyüklük ve şekillerde uskunduraların kullanımı da doğal olarak devam edecektir. Modern kayak ve kanolarda uskundura donatımının işlevsel açıdan olta balıkçılığına olan dinamik etkilerinden bahisle konunun ikinci bölümüne geçerek devam edelim.
Buraya kadarki anlatımlarımdan anlaşılacağı üzere piyasadaki bir kaç nitelikli kayak modeli dışında ne yazık ki uskunduraları ile birlikte satılan kayak veya kano yoktur. Dolayısı ile rekreasyonel kayak ve kanolarla kullanılabilecek özellikte yarı profesyonel ve profesyonel uskunduralar haricen temin edilmesi gereken sabit donatılardır. Kayak ve kano ile gerçekleştirilen balıkçılık gibi rekreasyonel faaliyetlerin niteliği ve ölçeği; bu donatıların gerekliliğini belirleyen iki ana kriter olarak ele alınabileceği gibi kullanılan kayak ya da kanonun deniz şartlarına uygunluğu, balıkçılık gayretindeki hedef balıkların büyüklüğü, faaliyetlerin uzunluğu ve ulaşılmak istenen meraların kıyıdan uzaklığı gibi diğer kriterler de yine denge ve seyir konforunu arttırmaya yönelik bu tür donatımların lüzumunu belirlemektedir. Zira uskunduralı kayak ve kanoların sürtünme alanındaki az bir artışa karşılık yalın hâlde olanlarına göre gözlemlenebilir düzeyde artan fiziki limitleri, aksiyonel becerilerinin de artmasını sağlamaktadır. Batimetrik karakteri 0-5 m arasında olan sığ ve mutedil dalgalı kıyı önü meralara dönük üretilen 10-12 ayak (~3-3,5 m) uzunluğundaki küçük kayakların uskundura ile donatımı, hem seyir güvenliğine hem de sürüş konforuna katkı sağladığı için 5-15 m aralığındaki mevkilere çıkılarak düşük derinlikli yakın kıyı meralarında da bu kayaklarla olta balıkçılığı yapılabilmesine imkân yaratmaktadır. Yine de küçük bir kayağa takılacak uskunduralar bir oltacının uzaktaki derinlikleri göze alması için tek başına yeterli olmayıp koyu maviliklerin azametli balıklarına güdülenen bir kayak oltacısının yapması gereken ilk ve en önemli iş öncelikle 14 ayaktan (~4 m) daha kısa olmayan bir kayak edinmek ardından onu uygun özellikteki uskunduralarla donatmak olmalıdır.
Olta balıkçılığı hevesi ile kayak/kano üzerinde geçirilen zaman, kat edilen mesafe ve erişilen derinlik arttırıldıkça günlük periyotlar dahilinde sürekli yinelenen ve gün içerisinde de hızla değişen farklı deniz şartlarına maruz kalmak işten bile değildir. Bu cümleyi örneklemem icap ederse; şafak henüz atarken karadan esen hafif bir seher yeli eşliğinde yatmış bir suya kayak indirip yol almaya başlamış olduğunuz hâlde, gün doğumu ile birlikte ortaya çıkan mutedil dalgalar –baştan, kıçtan ya da omuzluklardan alınmadığı sürece– kayağı hafifçe sallamaya başlayacaktır. Rüzgâr, gün ortasında belki kısa bir süre durduktan sonra yönünü değiştirip soluğanları coşturan bir kuvvetle esmeye başladığında ise hızla değişen tüm bu hava ve deniz koşulları altında seyir hızının, meradaki konumun, rotanın ve dengenin korunumu güçleşeceğinden – olta balıkçılığı dahil– kayak üzerindeki her faaliyet yorucu ve daha da zahmetli hâle gelecektir. Balık tutmak umuduyla ensiz bir kayak üzerinden rüzgârlı ve dalgalı bir merada olta atmak, oltacının kişisel kondisyonuna bağlı olmakla birlikte gerçekten yorucu ve zorlayıcı olabilir. Üstelik oynak bir denizde oltaya düşmüş bir balıkla girişilen mücadelede oltanın her iki ucundaki karşı kuvvetleri kayak üzerinden dengelemeye çabalamak, yakalanan balığın büyüklüğü ile orantılı şekilde ciddi bir güç ve hareketlilik gerektirdiğinden oltacının balığı sadece kol kuvveti ile dize getirmesi kesinlikle kolay değildir. Çift haneli ağırlığa ulaşmış bir balığın oltadaki direncini kıracak karşı gücü yaratmak için gerektiğinde eğilip hafifçe arkaya uzanarak gerektiğinde ise dikilip kaykılarak beden ağırlığını kullanmak zorunda olan bir oltacının önceliği oltaya düşürdüğü balığı çarçabuk güverteye almak değil, üzerinde olta tuttuğu kayağın dengesini mücadele süresince koruyarak balığı yorabilmektir.
Uskunduralı ilk balıkçı kayağı “Janissery” (Wilderness Systems Tarpon 160) ile sudan yaptığı yolculukların birinden dönen Bahadır Çapar (2015)
Bahadır Çapar
Kasım 2023, Adana
(!) Hayır! Okuduğun bu yazı henüz bitmedi. Ama sen, her sayfanın altında göreceğin “Bir yanıt yazın” başlıklı kısımda bu yazıyla ilgili YORUMunu YAZ ve daha fazla içerik üretmesi için yazarı MOTİVE ET!