Avustralya’nın güneydoğu kıyısında yaşadığım yer olan Mallacoota’dan yaklaşık 4.500 km kuzeyde ki Perşembe Adası’na doğru çıktığım ilk büyük kürek maceramda bunun önemini öğrendim. Yüzen bavuluma tıkıştırdığım üç değişimlik üst başla ve en çok üç hafta yetecek kadar yiyecekle –sözde– uygarlığı geride bırakıp çıkmıştım ilk büyük seferime. Yolculuğum boyunca sürekli balık tuttuğum ve bol bol su içtiğim için en büyük endişem hızla tükenen tatlı suyumdu.
Negatif düşüncelerin güdümünde
Derken, suya çıktığım ilk noktadan 3.500 kilometre uzakta ve yola çıkışımdan günler sonra bazı şeylerin düzenli olarak meydana geldiğini henüz anlayacaktım. İlk olay, agresif bir tavırla –sanki birşeye karşı savaşırcasına– kürek çektiğim bir anda bir resif köpekbalığının tacizine uğrayışımdı. Tam da bu kayak maceramda bana eşlik ederek ardım sıra kürek çeken arkadaşım Colin’i ve sinir bozucu kamp alışkanlıklarını düşündüğüm bir sırada sağ kıç omuzluktan kayağa hafif bir darbe alınca bunu Colin’in yaptığını düşünerek n’oluyor, demeye arkama dönmüştüm ki altımda daireler çizerek geldiği derinliklere dönen resif köpekbalığını son anda fark ettim. Bu bir tesadüf müydü?
O andan sonra merak etmeye başladım: Köpekbalıkları çok hassas yaratıklardı ve titreşimleri, özellikle de kan kokusunu kilometrelerce öteden alabilirlerdi. Kanayan bir yerim yoktu ama bir süredir zihnimden geçen negatif düşüncelerimin güdümünde fark etmeden daha sert çekmeye başladığım kürek aracılığıyla bir şekilde okyanusa bağlıydım. Yoksa bu agresif tavrımla balıkların beslenme çılgınlığına benzer titreşimler yayarak köpekbalığını kendime mi çekmiştim?
Sonraki 1.000 kilometre boyunca bir dizi küçük test yaptım. İlk olarak, yüzeye çıkan her bir köpekbalığını gördüğümde enerji akışını bozmadan sabit bir tempoda kürek çekmeye devam ettim ve bu esnada sakinliğimi koruyarak balığın tepkilerini gözlemledim. Düşündüğüm gibiydi; köpekbalığı da sakince yüzüyor, usulca seyrediyordu. Kürek hareketimin ani bir değişimi ise balığın davranışlarında dikkate değer bir değişiklik yaratarak hızlı bir şekilde ortadan kaybolmasına neden oluyor; muhtemelen korkuyla dibe dalarak uzaklaşıyordu.
Ertesi gün bir başka köpekbalığı geldi. Sırt yüzgeci ve kuyruğunun ucu suyun dışına çıkmış hâlde yüzeyde gezinen balık ani atılmalarla etrafa su sıçratıyor belli ki yemek için küçük bir şeyleri kovalıyordu. Yaklaşık 1,5-2 metre uzunluğundaki köpekbalığı yemek uğruna çıldırmış gibiydi. Sanırım yiyintilik peşinde meraya yayılan birkaç uskumrunun peşindeydi. Balık avlanmaktan vazgeçip sakinleşene kadar bekledim ve ardından su yüzünde ellerimi yavaşça çırparak tepkisini izledim. Balık tekrar heyecanlanmamıştı ve herhangi saldırganlık davranışı sergilemiyordu.
Takip eden günlerde bu denemeyi en az 25 köpekbalığıyla daha tekrarladım ve hemen hepsi benzer şekilde tepki gösterdi. Nasıl davranacağını merak ederek bir metrelik siyah bir resif köpekbalığının hemen yanı başında bile elimi suya sokmuştum. Tam elimi suyun yüzeyinde çırpmıştım ki balık silkinerek bir anda kuyruğu etrafında geriye dönmüş ve bir anlığına bana sürtünmüştü. Ancak bu küçük adamlarla herhangi bir sorunum olmazdı ve onlarla aramda bir çeşit iletişim olduğuna dair tuhaf bir güven duyuyordum.
Nehirden Denize’nin sıkı takipçileriyle bir başka yazımda buluşmak üzere…
Larry Gray, 1986’da Avustralyalılar tarafından gerçekleştirilen ilk Grönland Kayak Keşif Gezisi’nin bir parçasıydı. Bass Boğazını kayakla geçerek Avustralya ana karasından Tasmanya’ya ulaştı. Avustralya, Arktik ve Papua Yeni Gine boyunca uzun yollu ve kapsamlı kayak seferleri yapan Larry, aynı zamanda Pittarak okyanus kanolarının da tasarımcısıdır.
Larry Gray
Eylül 2018, Sydney
yazının sonu | yazının ilk bölümünü göster