

Denizel kaynaklarımızın geleceği
1. kısım | Sürdürülebilir bir balıkçılık ama nasıl?


Ticari balıkçılık sezonunun açılması üzerine sürdürülebilir balıkçılıkla ilgili olarak Anadolu Ajansı (AA) ve İhlas Haber Ajansı (İHA) tarafından 3-4 Eylül 2013 tarihlerinde SÜBAÇAD Yönetim Kurulu’na yöneltilen soruları derneğimiz adına yanıtlayan kurucu başkanımız Sayın Bahadır Çapar, verdiği demeçte; salt ticari uygulamalara indirgemeksizin geneli ile ele alınması gereken balıkçılık politikalarının sürdürülebilir bir anlayışla yeniden kurgulanması gereğine işaret etmiştir.
Denizel kaynakların bugün olduğu gibi gelecekte de kullanılabilir durumda ve tabii olarak korunabilmesini sağlamak için sürdürülebilir balıkçılığın herşeyden önemli olduğunu söyleyen Çapar, yaptığı açıklamada, Sürdürülebilir Balıkçılık ve Çevre Araştırmaları Derneği olarak yaklaşık 2,5 yıldır resmî anlamda sürdürdüğümüz faaliyetleri özetleyerek, “Balıkçılığın sürdürülebilir bir anlayışla yeniden kurgulanması adına verdiğimiz kurumsal gayret, aynı zamanda yaşamımızı vakfettiğimiz bireysel bir mevzunun sosyal sorumluluk taşıyan hâli olarak da tanımlanabilir. Dolayısı ile kurumsal anlamda en büyük emelimiz, sürdürülebilirlik öngörüsüyle balıkçılığın kuramsal çerçevesini doğru belirleme kaygısı duyan bireylere ulaşmak ve akabinde yüksek bir çevre ve Dünyalılık bilinci yaratma gayesine hizmet etmektir” dedi.
‘Sürdürülebilir balıkçılık’ın ne olduğu sorusuna cevaben; sucul canlı kaynakların bugün olduğu gibi gelecekte de sömürülebilmesi ve tabii olarak korunabilmesini sağlayacak bir balıkçılık anlayışı şeklinde anlaşılır bir tanım koyan Çapar, şöyle devam etti:
“Sürdürülebilir balıkçılık, üzerine dayandığı doğal canlı kaynakların bugünü kadar yarınını da kapsayan bir üst tanımdır. Dolayısı ile ‘sürdürülebilir balıkçılık’ şeklindeki bir tamlama, balıkçılık genellemesi ile denizel canlı kaynaklar üzerine odaklı her uğraşının bugün olduğu kadar yarın da devamlılığını öngören politikaların tam karşılığı olarak kabul edilebilir. Kaynakların gelecekte de devamlılığını öngören böylesi bir anlayışın eseri olan her fiiliyet, her uğraşı, o ‘an’ı değil tüm zamanı bir bütün olarak ele almalıdır.
Bu ne demektir?
En basit tabiri ile; yabanıl stoklardan avladığımız balıkların niceliksel olduğu kadar niteliksel açıdan bugün ki mevcudiyeti nispetinde yarın ki avlanma miktarlarını belirleyebildiğimiz bir ‘balıkçılık’, tüm bu denizel canlı kaynakları gelecekte de sağlıklı biçimde sömürebilmek amacıyla vicdani bir matematik ile ölçeklendirilebilmiş bir ‘balıkçılık’; elbette ‘sürdürülebilir’ olarak tanımlanabilir.“


Balıkçılığın sorunları ‘balık’ üzerinden ele alınırsa insanların doğal kaynakları sömürmek üzere çıktığı denizi; aslında bir ‘varlık’ olarak nasıl bir uzgörüsüzlükle tükettiği belki daha iyi anlaşılabilir.
Balıkçılığın sorunları nelerdir şeklindeki soruya da yorum getiren Çapar, bugüne kadar balıkçılığın sorunları ve dolayısıyla balıkçılıkta yapılan yanlışlar konuşulduğu zaman hep o işle uğraşan insanların yani meslek erbabı balıkçıların esasen bireysel olarak değerlendirilebilecek sosyoekonomik sorunlarının gündem tuttuğunu söyleyerek, artık balıkçının içinde yer aldığı sosyal düzende insan olarak yaşadığı sorunlarının tek başına ön planda olmaması gerektiğini, aksine balığın ve dolayısıyla balığın yaşadığı sucul dünyanın sorunları üzerinden bir analiz yapılmasının daha gerçekçi olacağını vurguladı. Kurucu başkan Bahadır Çapar, “Balıkçılığın sorunları bugüne değin yapılanın aksine ‘balıkçı’ yerine ‘balık’ üzerinden ele alınırsa insanların doğal kaynakları sömürmek üzere çıktığı denizi; aslında bir ‘varlık’ olarak nasıl tükettiği zannımca çok daha iyi anlaşılabilir“, diyerek sözlerine şöyle devam etti:

En büyük yanılgımız; üzerinden geçindiği canlı kaynakları yok etme pahasına endüstrileşen balıkçılığın yüksek ve değişken ekonomik hedeflerini, doğanın mazbut ve kararlı dengelerine yeğ tutmamızdır.

“…balıkçılığa dair yaptığımız yanlışların ve içine düştüğümüz yanılgıların sonuçları bu denli ortada iken balıkçılığın sorunları, beşeri etkilerin yani insan etkinliğinin hem avcılık hem de bunun dışındaki her türlü endüstriyel faaliyet üzerinden doğal rezervleri hızla ve onarılamaz bir düzeyde yıprattığı görülerek tartışılması gereken beynelmilel sorunlardır. Yazık ki en büyük yanılgımız; %85 oranında doğal canlı kaynakların sömürüsüne dayalı ve adına ticari balıkçılık dediğimiz üretimi sınai bir ölçekte görerek, üzerinden geçindiği canlı kaynakları yoketme pahasına endüstrileşen balıkçılığın yüksek ve değişken ekonomik hedeflerini, doğanın mazbut ve kararlı dengelerine yeğ tutmamızdır. Bugün gelinen noktada balıkçılık sorunsalının birincil öznesi sömürü verimi düşen ‘balık’ değil, sömürü düzeyini giderek arttıran ‘balıkçı’nın ta kendisidir. Geçtiğimiz yarım asır içinde fark edilir duruma gelen balık stoklarındaki ani çöküşün ilk tetikleyicisi ve giderek hızlanmasının nihai müsebbibi elbette egzotik kelebek koleksiyoncularına çalışan kelebek avcıları değildi, o yüzden artık kendimizi kandırmayalım.
Bugüne gelindiğinde sadece ve sadece çok özenli ve düşük yoğunlukta bir sömürüye cevap verebilecek kadar azalıp küçüldüğü bizzat balıkçının ağında gerçeklenen her bir ekonomik balık stoğu için kritik rezerv değerleri tür bazında hesaplanıp sahada planlanmadıkça balıkçının insafına terk edilmiş sorunlu bir balıkçılığın geleceği de yazık ki meçhul olacaktır.
Unutmamalıyız! Balığın var olmadığı bir denklemde balıkçılık ve dolayısı ile balıkçı için müspet bir gelecekten söz edilemez. Hâl böyleyken rastgeldiğini avlamaktan ibaret sağlamasız bir mantığın egemen olduğu balıkçılığı mevcut anlayışı ile endüstriyel ölçeğe taşımak sadece işleri daha da içinden çıkılmaz hâle getirmektedir. Henüz ağa girmemiş balığın yüzüşünden kaç kasa ettiğini, ne kadar para bırakacağını hesap edebilen büyük balıkçıların varlıklarını dayandırdıkları balık stoklarının büyüme, üreme ve sömürülme matematiğini bugüne değin kavrayamamış olması ise yanlışın nerede ve kimler tarafından yapıldığını ortaya koyan bir diğer büyük bir ironidir. Endüstriyel balıkçılığın yüksek hedeflerini tutturmak uğruna binlerce beygirlik makineler ve yüzbinlerce dolarlık teknoloji ile donatılmış milyonluk tekneler, av sezonu boyunca denizler arasında mekik dokurken yüksek tersane maliyetlerini ve işletme giderlerini denizdeki balığa fatura edebilmek adına hem onlarca kilometrekare deniz sahasını tarla misali sürmeyi hem de nafakasını aynı sudan çıkarma gayretindeki küçük balıkçıyı ezmeyi çoğu zaman kendine hak saymaktadır. Böyle bir balıkçılık vites küçültmedikçe -nasıl bir söylem ve güzelleme ile kendini tanımlarsa tanımlasın- ne vicdani ne de sinai olarak sürdürülemez!
Bahadır Çapar
Eylül 2013, Adana
1. kısmın sonu | yazının 2. kısmını göster

