
Hafta içerisinde Özhan’la yaptığımız ilk telefon görüşmesinde –henüz ben konuya girmeden– sudak için yaptığı denemeler sırasında yakaladığı bir alabalığı anlatıyor, Bilal’in de bunun üzerine iki gündür ala peşinde gezdiğini ve birkaç balık aldığını söylüyordu. Bir kahkaha patlatıp üzerine birde bunları bana ne zaman söyleyecektiniz, diye çıkışacakken yarın deneyelim mi hocam, ne dersiniz, diye ekleyiverdi. Bu azimli oltacı, meralara ziyadesiyle ilgili ve değişimleri yerinde tespit edebilecek düzeyde hevesli bir arkadaşımdı. Aynı kabiliyetlere sahip Bilal ile birlikte bir süredir alabalık üzerine birlikte denemeler yapıyor, belli ki artık ben gibilerden haber almak bir yana haber verebilecek sıklıkta çoğu ortak olan meralarımızı geziyorlardı. Planımızı bu kez akşam üzerine yaparak ertesi gün belirlediğimiz noktada buluştuk. Gece yarısına az bir süre kala yakaladıklarımıza kanaat edip ayrılırken önümüzdeki birkaç gün içerisinde en azından birkaç sefer daha yapmaktan başka düşüncem yoktu. İki gün sonra bu kez kıymetli dostum Bilal ile birlikte bir diğer merada olta atıyor ve Seyhan alasının iştahlılığına şaşkınlık içerisinde tanık oluyorduk. Belirli alanlarda sürekli devriye gezen bu alabalıklar, gölün ekolojisine neredeyse tam anlamıyla uyum göstermeyi başarmışlardı. Bir seneyi daha geçirenler olursa cinsel olgunluğa dahi erişmeleri fizyolojik açıdan pekâlâ mümkündü; ancak bölge ikliminin yumurta dökmelerine izin verecek sıcaklık rejimini onlara sunması imkânsızdı.