Küçücük bir kayakla engin denizleri aşma fikrinin çoğu insana ne denli delice göründüğünü anlayabiliyorum. Ancak döndüğüm her yolculuğun ardından paylaştığım deneyim ve hikâyeler genellikle daha çoğunu mest etmeye yetiyor. Çünkü hepimiz benliğimize ve doğamıza dair en derinde hissettiğimiz tüm unutulmuş bağlantıların özlemiyle yaşıyoruz. Belki de kayağımın üzerinde okyanusla bütünleştiğimde deneyimlediğim şey de tam olarak –kökü en derinlere kadar uzanan– aynı kadim bağlantılardır. Kim bilir?
Okyanusun ritmine uymak
Okyanusun her hâline uyum sağlarken devasa bir okyanus gövdesi tarafından üretilen her hareketin ve değişen her ritmin bir parçası olmak benim için kayağın en önemli yanı. Zira suyun kendisinin, sıcaklığın ve hava şartlarının sürekli olarak etkisinde olan bir ortam olduğu düşünülürse kayağın ince hava değişikliklerinin her kalitesine oldukça açık bir su gereci olduğu kolayca anlaşılabilir. İşte benim için büyüleyici olan da hava ve su gibi doğal elementlerle sadece bir kayaktayken tam olarak kurulabilen bağlantıdır. Başka hiçbir su gereci böylesine güçlü ve aynı oranda hassas bir bağlantıya izin vermez. Hemen hemen su seviyesinde otururken her dalganın kayağa etkisini hisseder ve ufacık bir dalga vuruşuyla bile bir yükselir bir alçalırsın.
Ancak hem kayığı hem de doğayı birbirine bağlayan kontrol gücü elbette benim. Kayak üstünde suda bulunduğum zamanlarda hissettiğim bir iç ritim, beni denizin tutarsızlığına uyacak şekilde sürekli adapte olmaya zorlarken suda geçirdiğim tüm zaman boyunca gökyüzü sanki benimle konuşur. Yukarısı gök ve aşağısı deniz de olsa aralarına bakarsan görürsün ki onlar birbirine gerçekten dokunur.
Suda yavaşça seyrederken, hava koşullarında ki ufak tefek değişikliklere işaret eden bulut şekilleri görürsünüz. Mesela ben bir bulutun tepesinin nasıl oluştuğunu izleyerek üst düzey bir hava hareketinin yaklaşıp yaklaşmadığını ön görebilirim.
Ya da bulut tabanından kopup ayrılan parçalar gördüğümde, aşağıdan esen bir rüzgârın olduğunu anlar ve ardından deniz üstünde yeni bir cephe akımının ne zaman şekillenebileceğini kestirebilirim. Her gün meydana gelen ve gözlenebilen böylesi ince değişiklikler sudaki her şeyi etkiler. Mesela böcekler. Eğer toplu şekilde kanatlanmış uçuşuyorlarsa bunu havanın yakında değişeceğinin bir işareti olarak yorumlayabilirsiniz. Kuşlar daha da farklı tepki gösterir. Örneğin sümsükler. Belirli bir yönde yükselerek kabaran bir sümsük kümesinin hareketi bile deniz üstünde ki havanın değişimine ve cephenin hangi yönden geleceğine işaret edebilir. Üstelik görünen ve hissedilen hava koşulları hâlâ iyiyken. Oysa çevreyi gözlemleyerek öğrenilebilecek ne çok şey vardır. Giderek kaybolan kadim ada kabilelerinin denizcileri de geçmişte böyle yapardı. Gerçekten bu kayıp bilginin bir kısmıyla yeniden bağlantı kurabileceğime inanıyorum.
Çünkü bakıyorum, dinliyorum ve öğreniyorum.
Larry Gray
Eylül 2018, Sydney
1. bölümün sonu | yazının devamını göster