Seyhan’ın aşağı havzasında gökkuşağı alabalığına ilk denk gelişimin senesi (2007 kışı) çoktan dolmuş, uzun zamandır ilk kez ilkbaharı bahar gibi geçiren ova, yazı karşılamaya hazırlanıyordu. Bakalım koca bir yılı ve içinde olabildiğince sıcak bir yazı atlatan Seyhanlı alalar tükenmiş miydi yoksa –vaktiyle dillendirdiğim gibi– doğa bir yolunu bulup bu üvey evlatlarına da sahip çıkmayı becerebilmiş miydi? Önümüzdeki ayın ortasına takvimlenen yurtdışı seyahatim öncesinde oldukça heyecan verici bir plan yaparak katabotumun* da yardımıyla 2008’in alabalık mevcudiyetini pekâlâ sahada etüt edebilirdim. Birkaç gün boyunca sabahın erken saatlerinde ve mesai çıkışı eve dönüşlerimde yolumu uzatarak meralarımı izledim. Sudaki hareketlilik en çok sabah saatlerinde dikkatimi çekiyor, gözlemlerim gün doğumunu ortalayan bir etkinliğin isabetli olacağını ve şayet kaldıysa alabalık vaat edebileceğini söylüyordu.
Yaz Başında Seyhan Havzası
1. kısım “Bunlar beni de yerler!”
O gün rüzgârın hafiften esmesini arzulayarak hazırlıklarımı tamamlamış, şafak sökümüne yakın bir saatte katabota süvar olup istediğim kıyılara kolayca ulaşmıştım. İlk atışlarımda yüzey suyunu denemiş; ancak herhangi bir netice alamayınca döner kaşığımın biraz daha derinden gelmesine müsaade ederek ağırdan sürütmeyi tercih etmiştim. Derken yavaş yavaş ağaran gökyüzü ile birlikte birkaç takipçinin kaşığa refakat ettiğini görmem heyecanlanmam için yetmişti.
Bir şey dışında o ana kadar her şey dört dörtlüktü: Olmasını istediğim hafif esinti şafakla şiddetlendiğinden sualtını görmem ve gördüğümü tanımlayabilme imkânım da uçup gitmişti. Bu durumda gelenlerin ağzıbüyük mü (akbalık mı) yoksa gökkuşağı alabalığı mı olduğunu, içlerinden birini yakalamadan anlama ihtimalim kalmamıştı. Daha cazip olacağına inandığımdan döner kaşığı bir numara daha küçülterek 2 numara ‘Au Lion D’or’la denemeye devam ettim. İlk birkaç atış nafile, derken bütün arzumla beklediğim vuruş sonunda gerçekleşti.
Siluetinden ne olduğunu ilk bakışta anlayamasam da daha aksiyonun başında uzun bir sıçrayışla sahne alan bu akrobat, ben bir Seyhanlı alabalığım, dercesine ikili üçlü saltolar atıyor, o ana kadar tek ses duyulmayan merayı şimdi birbirine katıyordu. Nasıl sevinmiş ve bu balığı yer tespitindeki maharetime delil sayarak nasıl da şımarmıştım, anlatamam. Karşı kıyıdan duyulan sabah ezanıyla birlikte önümdeki kıyının üzerini örten koruluğun tüm kuşları uyanmış, hemen hep bir ağızdan –ama mutlak bir uyum ve güzellikle– şakıyarak ardından göreceklerimi müjdeler gibiydiler.
*Katabot: 2007 yılı Şubat’ında Amerika’dan getirttiği çift tüplü ve tek kişilik şişme botlara (pontoon boat) yazarın verdiği isimdir. Bu güncede anılan Creek Company üretimi Flats Raider 9 sw, Türkiye’ye getirilen ilk katabottur.
Bunlar beni de yerler!
Balığımın ağzından iğneyi çıkarıp kaşığı yeniden atmamla ikinci saldırıya maruz kalmam arasında birkaç saniye bile yoktu. Alalarım nasıl da güzel boylanmış, artık kendi merasında asayişi kollar olmuştu. Ø 0,12 mm.lik ipime inat 14 yılık emektarım 10 kalibre Kara Ok’un (Black Arrow) kolçağı bütün gayretime rağmen balığın hızına yetişmiyor, balık kendinden geçene kadar sanki benimle eğleniyordu. Üçüncü atışım boş çıkmıştı ama sonraki denememde yine olanlar olmuştu. Bu kez daha cesametli bir diğeri, 2 numara kaşığı hızma misali burnuna takarak bir o yana bir bu yana sıçrayıp duruyordu. Bu böyle olmayacak, dedim kendi kendime, böyle giderse bunlar beni de yerler. Yapabileceğim en akıllıca iş kıyıya çıkarak oradan devam etmek olacaktı. Nitekim rüzgârın da etkisiyle mücadele anında katabotum ister istemez kaydığından bu azılı çetenin mahallesinden yavaş yavaş uzaklaşmam olağandı. Bu yüzden dediğimi yaptım ve yeniden atış yapmadan aheste kürek çekişleriyle kıyılayıp, göle uzanan kil balkonların üzerinde pozisyonumu aldım. Fakat meradaki bütün balık sanki bu üçüymüş gibi, kıyıdan atışlarım boşa düşmeye başlamış ve takriben on on beş dakikanın sonunda sıkılıp yeniden katabota binmeye hazırlanmıştım. Ama beni caydırmak istercesine son atışıma karşılık veren bir gökkuşağı alasından sonra suyun rengi değişecek daha bir çoğunu kıyıdan yakalayabilecektim.
Onuncu balığı da livara koyduğumda bir sonraki sefer için alabalık serüvenlerimin eşlikçisi değerli kardeşim Bilal ve yeni hevesdaşım Özhan’la plan yapmayı çoktan aklıma koymuştum. Ne de olsa Bilal alabalıkta yıllardır ekürimdi ve Özhan ise benimle birlikte olta atmaya nicedir pek istekli.
1. kısmın sonu | yazının 2. kısmını göster